Ana içeriğe atla

DOĞUNUN HALILARI BATININ RESİMLERİNDE




Bir halı düşünün üzerindeki desenler ve şekiller Batı’lı ressamlara ilham olsun. Bir resim düşünün içinde Doğu sanatının motifleri olsun. İşte bu sentez Dünya’nın en önemli üçüncü müzesi olan New York Metropolitan Müzesi’nde “Doğu’nun Halıları Batı’nın Resimlerinde” adlı sergiyle görücüye çıktı. 11 Mart’ta meraklısıyla buluşan sergi, müzenin her yıl iki milyon ziyaretçiyi ağırladığı İslami Sanatlar Galerisi’nde 17. Yüzyıl’da Hollandalı ressamlara ait üç farklı resim ve İslam Sanatı’na ait 3 farklı halıdan oluşuyor. Sergilenen halı türlerinin aynılarını onlarla eşleşen resimlerde görebiliyoruz.


Tarihte, uluslarası ticaret ile başlayan kültürler arası etkileşimin günlük hayata dokunuşları sanata da yansıdı. Ticaretle beraber ithal edilen ürünler Batı’da zengin ve aristokrat sınıfın yaşam alanlarında oryantalist izler bırakmaya başladı. Doğu’da soğuktan korunmak için ve dekorasyon amaçlı kullanılan halılar da Batı’ya ticaret ile geliyordu. 15. Yüzyılda deniz ticareti Venedik’li tüccarların elindeydi ve bu nedenle İtalyan ressamların resimlerinde Anadolu’ya ait halıları daha çok görüyoruz. Öyle ki, 15. Yüzyılda ünlü İtalyan ressam Lorenzo Lotto’nun bu halılardan birini resmetmesi 17. yüzyılda Hollanda’lı ressamları etkilemiş ve eserlerinde bu halıyı resmetmişlerdir. “Doğunun Halıları Batının Resimlerinde” adlı sergide 17. Yüzyıla ait Hollandalı ressam Cornelis Bisschop’un “A Young Woman and a Cavalier” (Genç Kadın ve Kavalyesi) adlı resimde Lotto halısını görebiliyoruz. Resimde, halının masa üzerinde kullanılması Doğu ve Batı’nın aynı nesneyi farklı amaçlarda kullandıklarını görebiliyoruz. Elit ve aristokrat sınıfının zenginlik ve gösteriş sembolü olarak kullandıkları Doğu halıları masaları süsleyen ve bulundukları ortama dekoratif olarak renk ve ahenk katan bir obje olarak karşımıza çıkıyor.


17. Yüzyıl’da Hollanda’lı tüccarların İran ve Hindistan ticaret yollarını almalarıyla Batı’ya bambaşka halılar gelmeye başlıyor. Sergide Matthijs Naviveu’nun “A New Born Baby” (Yeni Doğan Bebek) resminde İran’a ait “Floral and Cloudband” (Çiçekli ve Bulut bantlı) halıyı görebiliyoruz. Bu halılar 17.Yüzyıl’da İran’ın en popüler halılarıyken o dönemde Batı’daki popülerliği ile de 1620’lerden itibaren Hollanda’lı sanatçıların tablolarında tercih ettikleri bir model haline dönüşüyor.


Sergiye ait eserlerden son olarak “A Musical Party” (Müzikal Parti) adlı eserde Suriye’ye ait “Chessboard” (satranç masası) olarak adlandırılan halı Gabriël Metsu tarafından tuvale yansıtılmış. Ressam eserinde halıyı ön plana çıkarmadan resmederken aslında resimdeki bütün renk skalasını halının renklerine göre resmetmiş. Ayrıca resimdeki çalgılar arasında çellonun yanında udu görmemiz sebebiyle hem ressamın hem de 17. Yüzyıl’da yaşayan zengin ve elit sınıfın Doğu kültürünü hayatlarının içine kendi yorumlarıyla aldığını söyleyebiliriz.



Şu ana kadar medya ve ziyaretçiler tarafından olumlu tepkiler alan sergi, Doğu ve Batı sanatlarını aynı anda içerisinde barındırmasıyla New York Metropolitan Müzesi’nde gerçekleştirilen bu tarzdaki ilk sergi olma özelliğini taşıyor. Ayrıca sergi, 17. Yüzyıl’a ait sanatsal sunumunun dışında o dönemdeki ticaret ile ilgili gelişmeler hakkında da fikir sahibi olmamızı sağlıyor.  İki farklı sanatı buluşturan serginin müzedeki ilk ve tek Türk küratörü Deniz Beyazit, Türk bir aileden geldiği ve müzede sadece İslam Sanatları değil tüm departmanları içerisine alacak bir sergi yapmak istediği için bu işe giriştiğini söylüyor.



Sergi, en önemli yönüyle iki farklı kültürü ve sanatı kendi içerisinde birleştirmesiyle dikkat çekiyor. Sanatın sihirli iksiri olan birleştiriciliğin ve zıtlıkların oluşturduğu renkliliği o dönemden kalan eserlerde bile görebilmek bugüne umut verecek türden. Birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun, yüzyıllar önce iki sanatın da birbirinden nasıl etkilendiğini görmek ve bir tuvalde renklerin dansıyla buluştuklarını seyretmek isteyenler 29 Haziran’a kadar New York Metropolitan Müzesi’ni ziyaret edebilirler.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖLÜMÜNÜN 14. YILINDA AHMET KAYA'NIN FEVKALE ONURLU VE HAZİN ÖYKÜSÜ - OLMASAYDI SONUMUZ BÖYLE !

HABER: TÜLAY ESEN “B ilimle anla beni felsefeyle anla, tarihle anla ve öyle yargıla.” demişti Ahmet Kaya 1988 yılında çıkarttığı ‘Başkaldırıyorum’ albümünde. Ve yıl 2014; Ahmet Kaya’nın tarihin unutulmaz kahramanlarının yattığı Pere Lachaise Mezarlığı’na gömülmesinin üstünden tam 14 yıl geçti. Günün konjonktürü onu tarihle anlamıştı artık. Ahmet Kaya’yı vatan haini ilan edenler, ona bir ödül gecesinde çatal-bıçak fırlatanlar, haberlerin üst başlığından kendisine küfür edenler bugün ondan özür diliyor, mezarına gidiyor ve başka bir dilden söylenecek bir şarkı ile ülkenin bölünmeyeceğini, aksine tüm halkların birbirine yaklaşacağını anlıyorlardı. Tarih 16 Kasım 2000… Sürgünde bir öfkeli adam. Aynı zamanda buruk ve kırgın… Öfkesinin keskinliği bu yüzden. Zamansız ve iç burkucu bir ölüm onunkisi. Hesapsız ve kitapsız bir gidiş. Ölümünden iki gün sonra kalabalıklar tabutunun başında yas tutuyor. Yer Paris Lachaise Mezarlığı, kızı Melisa ve eşi Gülten Kaya da orada. Gülten Kaya

YOLU AUTOBAN'DAN GEÇEN MİMARİ

RÖPORTAJ: TÜLAY ESEN Sefer Çağlar ve Seyhan Özdemir 2003 yılında kurdukları    ‘Autoban’ adlı tasarım ofisi ile 12 yılı aşkın süredir yurt içinde ve yurt dışında kafe ve restoran tasarımları, konut, otel, perakende mağazaları, ofis, sinema salonu, öğrenci yurtları ve mobilya tasarımları gibi pek çok alanda çalışmalar yapmaya devam ediyor. 2012 yılında Ulus Savoy Projesi’nin sosyal alanlarını yapan Autoban ekibi havacılığa olan ilgileriyle bu sektörde de önemli    projelere imza attı. Atatürk Havalimanı CIP projesinden sonra son olarak “mikro mimari” yaklaşımı ile yaptıkları Bakü Haydar Aliyev Havaalanı iç mekan tasarımı ile 2014 yılı ‘Red Dot’ tasarım ödüllünün sahibi oldu. Yurt dışında yaptıkları işlerle kendinden söz ettiren başarılı ekip bu yıl, Londra’da dünya mutfağına kendine has yorumlar getiren ünlü restoran girişimcisi Alan Yau’ya ait iki restoranın tasarımını üstlendi. Sefer Çağlar, Seyhan Özdemir ve Efe Aydar ortaklığı ile ilerleyen 35 kişilik Autoban ekibi s

EVANTHIA REBOUTSIKA: MÜZİKLE ÖZGÜRLEŞİYORUM

RÖPORTAJ: TÜLAY ESEN B azı insanların sanat yaşamı henüz kendileri doğmadan çiziliyor sanki. Sanatla içli-dışlı bir ailenin çocuğuysanız, sanatçı olmak kaderiniz oluyor ve belki en fazla hangi dalında devam edeceğinize dair tercihlerde siz müdahil olabiliyorsunuz. Serin bir kasım sabahı Yunanistan’ın cennet misali yarım adalarından Mora’nın Achaea şehrinde dünyaya gözlerini açan Evanthia Reboutsika, böylesi sanatçılardan. Çocukluk yıllarını erkek kardeşi Ploutarchos, kız kardeşleri Maria ve Ioanna ile beraber Yunanistan’ın 3. büyük şehri Patras’ta geçiren Reboutsika, doğuştan kaderi tayin edilen sanatçılardandır. Zira babası geçimlerini şehirdeki küçük sinema salonu olan Rex ile sağlıyordur ve annesi aynı salonda gişe memuresi ya da yer gösterici olarak eşine yardım ediyordur. Küçük Evanthia, her ne kadar daha konuşmayı dahi öğrenmeden filmlerle içli dışlı olduğu için aktrist olmak istese de, izlediği filmlerin müzikleri onu daha çok etkilemiştir. Ve müziğe büyük bir yatkınlığ