Ana içeriğe atla

YENİ MEDYA VE YURTTAŞ GAZETECİLİĞİ



Gazeteciliğin derin bir bunalım geçirmekte olduğunu epey bir zamandır duyuyoruz. Üstelik
bu kez feryatlar yalnızca bizden değil, dünyanın pek çok yerinden yükseliyor. Amerika’dan, Avrupa’dan benzer sesler duyuyoruz. Alametler çoktan belirdi: Gazeteler kapanıyor, birleşiyor, el değiştiriyor, iflas ediyor. Tirajlar düşüyor, boyutlar küçülüyor, içerikler değişiyor, yepyeni pazarlama yöntemleri deneniyor ama kötüye gidiş bir türlü durdurulamıyor. Belli ki ülkeden ülkeye hastalığın ulaştığı evrelerde farklılıklar olsa da, evrensel bir sendromdan söz ediyoruz. En azından kağıt üzerine düşülmüş mürekkep lekeleri şeklinde üretilen ve fiziksel olarak dağıtılan gazetenin can çekişmekte olduğu kanısı yaygın. Gazetelerin öldüğü, daha doğrusu özgür ve bağımsız gazetelerin yurttaşları sürekli biçimde bilgilendirmediği bir dünyada, “bilgiye donanmış yurttaşlar”ın varlığını şart koşan demokratik sistem ayakta kalabilir mi?

İzlediğimiz ve okuduğumuz haberdeki tek düzelik, halkın savunucusu olarak bilinen gazeteciler ve gazetecilik mesleği günden güne tükeniyor. Bunun en büyük nedeni gazetecilerin halkın çıkarlarını gözetecek habercilik yapmamaları veya yapmamalarından kaynaklanıyor. Habercilikte demokrasinin tükenmek üzere olması ve yeni medyanın yükselişi gazeteciliği bambaşka bir yöne doğru çekecek gibi görünüyor. Kolay ama yanlış yönlendirilmiş medyaya olan güvenimiz yeni medyayla sona ermeye başladı.

Liberal siyasi kuramda medya, dördüncü kuvvet olarak hükümetleri denetlemek, vatandaşların demokrasiye katılımlarında bilgi ve tartışma ortamı yaratmak, vatandaşların demokrasiye katılımlarında bilgi ve tartışma ortamı yaratmak, vatandaşların sesini duyurmak gibi pek çok olumlu işleve sahiptir. Bu anlayışa göre, yaşamın her alanında ve yönetimde demokrasi oluşumunun sağlanmasında medya halkın yanındadır. Nüfusun kalabalıklaşması, serbest piyasa ile birlikte değişen sermaye yapısı nedeniyle medya demokrasinin çok sesliliğine tehdit olmaktadır. Bu haliyle medya kamuoyunun doğru haberleri aldığı ve sesini duyuran yapısından çıkmıştır.

İktidarın bireylerin neredeyse hemen her alanını denetliyor olması kamusal alan idealinden hızla uzaklaşılmasına neden olmuştur. Serbest piyasa ekonomisinin büyümesiyle güç dengeleri değişmiş, özgürlük, demokrasi ve gelişim gibi kavramlar gerilemeye başlamıştır. Bununla beraber sadece ana akım medya sahipleri değil, gazeteciler de toplumun haber alma hakkından çok kendi ekonomik ve bireysel çıkarlarını düşünen kişiler haline gelmiştir. Medya tekelleşmeyle birlikte insanların düşüncelerini değiştirmeye çalışan ya da tamamen bambaşka bir düşünce aşılayan ideolojik bir güç haline geldi. Kamuoyunun çıkarı birinci sırada olmaktan, en son sıraya belki de sıralamada yer almamasıyla birlikte medyada ekonomik güç birinci sırayı almasıyla tiraj ve reyting uğruna farklı söylemlerle ve montajlanmış görüntülerle,çarpıtılmış, değiştirilmiş, eksik haberler sunmak olağanlaşırken tartışma ve diğer programlarda içi boş bilgiler ve görüntülerle halkı olmayan gerçeklere inandırma başladı. Böylece gazetecilik hırpalanan, etik kodları yok sayan, güvensiz bir meslek haline geldi. Büyük fakat hantallaşan medya kuruluşları halkın sesi olmaktan çıkıp hükümetin sesi olmuştur. Gazetecinin gözcülüğünü ve özgürlüğünü kaybetmesiyle, gazetelerin doğru bir üslupla halkın haklarını koruduğu iddialarına kimse inanmıyor. 

Gazete, televizyon ve radyoların bu tutumu devam ederken yeni iletişim teknolojilerinin en büyük kolu olan internet günden güne kendini büyütüp dönüştürerek çok geniş kitlelere ulaşmaya başladı. Bu durum can çekişmekte olan gazetecilik mesleği ve demokratik açıdan zayıf olan haberlerin, demokratik olarak bambaşka bir mecraya kaydığının başlangıcıydı. Radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçlarının dünya çapında yaygınlaşması on yıllarca sürmüşken internet geçen 19 yılda en hızlı büyüyen iki iletişim teknolojisinden biri olmuştur. Diğeri mobil telefon teknolojisidir. Sadece cep telefonu, yaygınlaşma hızında internet ile rekabet edebilmiştir. Fakat cep telefonu ve internetin rekabet etmek yerine converge olması bireyi çoklu iletişime taşımıştır.

Web, beklenenin ve tahmin edilenin aksine Avrupalı bir teknolojidir. Web 2.0 kavramı ilk olarak Darcy DiNucci tarafından ortaya atılmış ve ardından Tim O’Reilly gibi yazarlarca da desteklenerek kabul görmüştür. Web 2.0 kavramının ortaya çıkmasıyla, webin sıradan insanların erişimine açıldığı 1991 yılından, Amazon, e-bay, Yahoo, Google, PayPal gibi internet şirketlerinin borsa değerlerinin hızla yükseldiği ve sonra hızla düştüğü 2001 yılındaki dot-com krizine kadar olan dönem, sonradan webin birinci dönemi anlamında web 1.0 olarak anılmıştır. Web 2.0 dönemi kullanıcıların web sitelerine katılımıyla etkileşim gittikçe arttığı ve etkileşime yönelik yeni tür web sitelerinin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu yeni dönemde web üzerinde etkileşim, karşımıza wiki, blog, forum, sosyal ağ, video / resim paylaşım sitesi gibi farklı alanlara yönelik ama özünde paylaşım ve etkileşim olan uygulamaları doğurmuştur. Bu uygulamaların çeşitliği ise gün geçtikçe artmaktadır. 

Dünya’da tüm bunlar için kullanılan isim olan “Yeni Medya” kavramı aslında matbaadan bu yana kullanılan bir kavram. Çünkü o dönemde matbaa da yeni bir araçtı. 2000’li yıllarda ise bu konuyla ilgili tartışılan en önemli nokta yeni ve eski medya ayrımı. Yaşadığımız koşullara baktığımızda şimdi eski olarak görülen hiçbir şey geçerliliğini kaybetmedi. Örneğin gazete, radyo ve televizyon hala hayatımızın içindiler. Buna göre yeni medya eski medyayı içine alarak büyüdü diyebiliriz. Yeni medya büyürken onun en büyük özelliği dağıtım ve yayınlama açısından yarattığı devrimdir. Eskiden duyurmak istenilen bir haberi sokağınızda bir duvara asarak duyurmaya çalışırken şimdi Twitter da yazıp binlerin görmesini ve haberdar olmasını sağlanabiliyor. Bunun daha ötesinde ülkenizin en yüksek tirajlı gazetesine rakip olmak bile yeni medyayla elimizde. Örneğin 2005 yılı Mayıs ayında Arianna Huffington’ın internet üzerinden kurduğu The Huffington Post milyonlarca kullanıcıya sahip oldu. 2011 yılında 26 milyon tekil trafiği ile dikkat çekerek tüm hakları kendisine ait olan Huffington sitesini 325 milyon dolara Amerikan Online’a (AOL) sattı.

Görüldüğü gibi internetin ulaşabileceği insan sayısı inanılmaz derecede fazla. Yeni iletişim teknolojileriyle ücra bir köşeden yüz binlerce insanla iletişim kurmak mümkün oldu.
Bununla birlikte Marshall McLuhan’ın Global Village teorisinde olduğu gibi yeni medyalar insanları tekrar kabileleştirmeye başlıyor. Nasıl ki eskiden kabileler kendi içlerinde toplanıp, aynı şeyi görür, konuşur ve yaparsa şimdi de bütün insanlar aynı şeyi yapıp aynı enformasyona ulaşıyor. Tek farkı artık içerik belirleyiciler başkaları değil bireyin kendisi oldu. Buna bağlı olarak web de çok sayıda içerik oluştu ve insanlar sonsuz sayıda enformasyona sahip oldu. Bu enformasyona katkıda bulunanlar arasında geleneksel medyanın tek yönlü haberciliğinden sıkılan bireyler de vardı.

İnternetle dünyaya bağlanan her birey kendi nutuk kürsüsüne sahip oldu. Üstelik yeni olanaklar her bireyin kendi nutuk kürsüsüyle sınırlı kalmayıp kendi televizyon kanalını, kendi gazetesini kendi, kendi radyosunu kurabileceği ve çeşitli yollarla kendi sesini duyurabileceği anlamına geliyor. Bir dönemin internet tutkunları artık blogçu oldular, Twitter’sız an geçiremiyorlar ve daha da önemlisi Yurttaş Gazetecisi konumuna geldiler. 

Dijital medya bütün dünyaya mal olurken, haberi anlayan her birey gazeteciliğin sadece gazeteciler tarafından yapılmadığını fark ederek, yaşanan olaylara, yapılan hareket ve tutumlara karşı kendi seslerini duyurarak ve gözleriyle şahit oldukları olayları haber haline getiren yurttaş gazetecileri oldular.

Referanslar:
Haluk Şahin - Can Çekişen Bir Meslek Üzerine Son Notlar
Zeynep Atikkan & Aslı Tunç - Blog'dan Al Haberi
Filiz Aydoğan & Ayşen Akyüz - İkinci Medya Çağında İnternet

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖLÜMÜNÜN 14. YILINDA AHMET KAYA'NIN FEVKALE ONURLU VE HAZİN ÖYKÜSÜ - OLMASAYDI SONUMUZ BÖYLE !

HABER: TÜLAY ESEN “B ilimle anla beni felsefeyle anla, tarihle anla ve öyle yargıla.” demişti Ahmet Kaya 1988 yılında çıkarttığı ‘Başkaldırıyorum’ albümünde. Ve yıl 2014; Ahmet Kaya’nın tarihin unutulmaz kahramanlarının yattığı Pere Lachaise Mezarlığı’na gömülmesinin üstünden tam 14 yıl geçti. Günün konjonktürü onu tarihle anlamıştı artık. Ahmet Kaya’yı vatan haini ilan edenler, ona bir ödül gecesinde çatal-bıçak fırlatanlar, haberlerin üst başlığından kendisine küfür edenler bugün ondan özür diliyor, mezarına gidiyor ve başka bir dilden söylenecek bir şarkı ile ülkenin bölünmeyeceğini, aksine tüm halkların birbirine yaklaşacağını anlıyorlardı. Tarih 16 Kasım 2000… Sürgünde bir öfkeli adam. Aynı zamanda buruk ve kırgın… Öfkesinin keskinliği bu yüzden. Zamansız ve iç burkucu bir ölüm onunkisi. Hesapsız ve kitapsız bir gidiş. Ölümünden iki gün sonra kalabalıklar tabutunun başında yas tutuyor. Yer Paris Lachaise Mezarlığı, kızı Melisa ve eşi Gülten Kaya da orada. Gülten Kaya

YOLU AUTOBAN'DAN GEÇEN MİMARİ

RÖPORTAJ: TÜLAY ESEN Sefer Çağlar ve Seyhan Özdemir 2003 yılında kurdukları    ‘Autoban’ adlı tasarım ofisi ile 12 yılı aşkın süredir yurt içinde ve yurt dışında kafe ve restoran tasarımları, konut, otel, perakende mağazaları, ofis, sinema salonu, öğrenci yurtları ve mobilya tasarımları gibi pek çok alanda çalışmalar yapmaya devam ediyor. 2012 yılında Ulus Savoy Projesi’nin sosyal alanlarını yapan Autoban ekibi havacılığa olan ilgileriyle bu sektörde de önemli    projelere imza attı. Atatürk Havalimanı CIP projesinden sonra son olarak “mikro mimari” yaklaşımı ile yaptıkları Bakü Haydar Aliyev Havaalanı iç mekan tasarımı ile 2014 yılı ‘Red Dot’ tasarım ödüllünün sahibi oldu. Yurt dışında yaptıkları işlerle kendinden söz ettiren başarılı ekip bu yıl, Londra’da dünya mutfağına kendine has yorumlar getiren ünlü restoran girişimcisi Alan Yau’ya ait iki restoranın tasarımını üstlendi. Sefer Çağlar, Seyhan Özdemir ve Efe Aydar ortaklığı ile ilerleyen 35 kişilik Autoban ekibi s

EVANTHIA REBOUTSIKA: MÜZİKLE ÖZGÜRLEŞİYORUM

RÖPORTAJ: TÜLAY ESEN B azı insanların sanat yaşamı henüz kendileri doğmadan çiziliyor sanki. Sanatla içli-dışlı bir ailenin çocuğuysanız, sanatçı olmak kaderiniz oluyor ve belki en fazla hangi dalında devam edeceğinize dair tercihlerde siz müdahil olabiliyorsunuz. Serin bir kasım sabahı Yunanistan’ın cennet misali yarım adalarından Mora’nın Achaea şehrinde dünyaya gözlerini açan Evanthia Reboutsika, böylesi sanatçılardan. Çocukluk yıllarını erkek kardeşi Ploutarchos, kız kardeşleri Maria ve Ioanna ile beraber Yunanistan’ın 3. büyük şehri Patras’ta geçiren Reboutsika, doğuştan kaderi tayin edilen sanatçılardandır. Zira babası geçimlerini şehirdeki küçük sinema salonu olan Rex ile sağlıyordur ve annesi aynı salonda gişe memuresi ya da yer gösterici olarak eşine yardım ediyordur. Küçük Evanthia, her ne kadar daha konuşmayı dahi öğrenmeden filmlerle içli dışlı olduğu için aktrist olmak istese de, izlediği filmlerin müzikleri onu daha çok etkilemiştir. Ve müziğe büyük bir yatkınlığ