Mesut Özil...
Türk asıllı Alman futbolcu.
Real Madrid'de oynarak Türklerin bir zamanlar gururu olan ama Cuma günü oynanan maçta ıslıklanan, yuhalanan futbolcu.
Cuma akşamı oynanan milli maçtan önce bile Mesut Özil'in ve Türk taraftarların tavrı nasıl olacak diye konuşuluyordu. Sağ duyulu her taraftar ve gazeteci Özil'in yuhalanmayacağını düşünüyordu. Maç başlamadan önce yapılan röportajlar da bunu gördük.
Yanıldılar...
Yanıldık...
Gurbetçileri anlayabilirim belki. Almanya'da yaşayan Türkler olarak ne kadar ezildiklerini, Almanlarla bir türlü entegre olamadıklarını yaşayanlar kadar anlayamasak da biliyoruz.
Peki Türkiye'de yaşayan Türk taraftarlara ne oluyor bunu anlayamıyorum?
Sağ duyumuzu mu kaybettik yoksa empati yeteneğimizi mi?
Aslına bakarsak hiç bir zaman empati yapamıyoruz. Birbirimizi anlayamama ya da kabullenememe durumumuz günlük hayatımızın da dışına çıkıyor doğal olarak.
Maçın sonunda bir arkadaşım şöyle söyledi:
"Mesut Real Madrid'e gittiğinde Türk oluoda bize gol atınca mı Alman oluyor?"
Mesut Özil attığı golden sonra fazla sevinç gösterisinde bulunmadı.
Gülümsedi ve ellerini iki yana açtı.
Ertesi gün Alman Bild gazetesi Türkçe olarak "Üzülme Türkiye" başlığını attı ve Türk taraftarlar yüzünden Mesut'un fazla sevinemediğini yazdı.
Bu haberin sebebi bizdik.
Bizim tribünde verdiğimiz tepkiydi.
Mesut Özil doğru olanı yaptı.
Bir profesyonelin yapması gerekeni.
Kalede babası dahi olsa ona da gol atacaktı.
Atmalıydı.
Misal ben magazin gazetecisi olsam ve bir arkadaşımın ünlü bir adamla/kadınla beraber olduğunu bilsem bunun haberini yaparım.
Neden yapmayayım?
Haber niteliği taşıyan bir durumu neden atlayayım?
Profesyonelsem atlamam.
Mesut Özil de tam da bunu yaptı işte.
Hatta bundan daha büyük bir şeyi.
Oda Alman'da doğup büyümüş bir insan olarak zamanında ezilmelere maruz kaldı. Entegrasyonu yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Almanlar hala onun ismini söylemeye özen göstermiyorlar. "Mezut" diyorlar ona.
Ama O profesyonellikte duygulara yer olmadığını çok iyi biliyor.
Ne alaka diyeceksiniz şimdi.
Çok alakası var.
İstanbul Ermenisi Ermenistan'a gidince Türk'tür, İstanbul'a gelince Ermeni. Soykırım meselesi yüzünden çizginin ne sağına ne de soluna geçebilirler. Tam ortasındadırlar. Coğrafi konum değiştirdikçe başkaları tarafından kimlikleri de değiştirilir.
Mesut'ta Türk asıllı bir Alman futbolcu olduğundan dolayı Cuma günü oynanan maçta çizginin tam ortasındaydı aslında. Türkler Mesut o maçta oynadığı için öfkeli, Alman taraftarlar ise o maçta kendi ülkelerinin formasını giyen bir Türk'e karşı ön yargılıydılar. Ona Alman Futbolcu olarak formayla birlikte bir kimlik giydirilmişti ama Türk taraftarlar için de Mesut sahada başka bir kimlikteydi. Türkler onu çok kolay bağırlarına basabilirdi, Mesut bunu hala da yapabilir ama Almanlar için aynı şey söz konusu değildi. Sevincini bile tam yaşayamaması onların haberlerine malzeme oldu. Mesut ıslıklanırken Alman taraftarının ona sahip çıkmaması bunun bir göstergesiydi. Takımın, teknik direktörün, takım yönetiminin Mesut'a güvenmesi yeterli değildi. Mesut o golü atarak hem profesyonelliğini hem de çizginin ne tarafında durduğunu gösterdi aslında.
Bir de insanların zayıf yönleriyle oynama meselesi var tabii. Dost olsun düşman olsun fark etmez karşındaki her zaman seni zayıf noktandan vurur. Sporda centilmenlik meselesi yalan dolan. Mesut'un bu maçta oynatılması da 75 bin kişilik stadın 40 binden fazla olan Türk taraftarının ilgisinin o yöne kaymasına ve oyuncuları motive edememelerine sebep oldu. Almanya durumun böyle olacağını biliyordu. Şöyle ki; Alman teknik direktörü Löw maçtan önce yaptığı açıklamada "Mesut ıslıklanırsa buna psikolojik olarak hazır." dedi.
Düşmanını iyi tanıyan golünü her zaman 90'dan vurur.
Yorumlar
Yorum Gönder